the best

  1. daniska
en iyileriyle rekabet edebilir durumda olmak Verb
fırsattan istifade etmek Verb
zamanını iyi kullanmak Verb
elinden geldiğince çabuk gitmek Verb
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek Verb
el inden geldiği kadar
kabil olduğu kadar
elinden geldiği kadar
elinden gelen gayreti göstermek Verb
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be
all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
iyi şanslar
birinci gelmek Verb
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be
all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
gerisini talihe/Allaha bırakmak, sonuçtan umut kesmemek, güvenini sarsmamak.
Don't worry about the
exam, you study as hard as you can, and then hope for the best.
eşsiz, eşi az bulunur, en iyisi/yeteneklisi ile boy ölçüşür.
He can play bridge with the best :
Briç oynamakta eşi az bulunur (en iyi oyuncu ile boy ölçüşür).
She can swim with the best.
He can lie with the best: Yalancılıkta eşsizdir.
keep up wit the best of them: en iyi dereceyi korumak, en iyileriyle boy ölçüşmek.
yediğim en güzel yemek
en iyisi istifa etmek olurdu
işin iyi yanı
kaymak
...'in neredeyse tamamı Noun
...'in önemli bir kısmı Noun
...'in büyük bir bölümü Noun
Hayatımızın En Güzel Yılları Proper Name, Cinema
en iyi sonuç alan reklam
en uygun fiyata
uygun fiyata
en iyi fiyata
saldırı en iyi savunma biçimidir
saldırı en iyi savunma biçimidir
en iyi yerleri zaptetmek Verb
sapasağlam olmak Verb
en iyi yönetilen şirketlerden olmak Verb
birinin iyi yönlerini ortaya çıkarmak Verb
en iyi yazarlardan seçmeler toplamak Verb
bir şeyi iyi niyetle yapmak Verb
el inden geleni yap
kerte sine getirmek Verb
üstün çıkmak.
galebe çalmak Verb
galip gelmek Verb
en etkin bir biçimde kullanmak Verb
bir şeyin en iyisini elde etmek Verb
bir kimseden en iyi şekilde yararlanmak.
to get the best out of the bargain: pazarlıktan kârlı çıkmak.
bir şeyden azami fayda elde etmek Verb
(a) üstün olmak, üstünlük sağlamak.
We tried hard, but they had the best of the game: Çok gayret
ettik, fakat onlar oyunda üstünlük sağladılar. (b) yenmek, mağlûp etmek, galip gelmek, yere vurmak, alt etmek.
After a long struggle, we got the best of them: Uzun bir mücadele sonunda onları yendik.
Hayırlı olsun.
oluru ile yetinmek, aza kanaat etmek, aza çoğa bakmamak, olanından azamî yararlanmak.
After her husband's
retirement the couple had a smaller income, but they made the best of it.
to make the best of one's opportunities: fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak.
azamî derecede yararlanmak/istifade etmek, mihneti kendine zevk edinmek.
yiğitliğe bok sürmemek Verb
zor koşullar altında elinden geleni yapmak, yapılması gerekeni yapmak.
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak Verb
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak Verb
ondan azami faydalanmak Verb
Her işte bir hayır vardır.
yüksek sosyeteyle düşüp kalmak Verb
en iyi iş çevrelerinde dolaşmak Verb
yüksek mertebelerdeki şahıs
bir şeyi iyi yanından almak Verb
iyi yer kapmak için itişip kakışma
en yüksek fiyatı elde etmek Verb
büyük kârla satmak Verb
bir şeyi yüksek değerine satmak Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koşmak Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koymak Verb
bildiğime göre
bildiğim kadar ıyla
anımsayabildiğim kadarıyla
anımsayabildiğim kadarıyla
hatırlayabildiğim kadarıyla
birşeyden azamî yararlanmak.
en iyi şartlar altında
Harikasın! Sentence
çocuğun yararı Noun
çocuğun yüksek yararı Noun, Law
en iyi yazın satmak Verb