en iyileriyle rekabet edebilir durumda olmak
Verb
fırsattan istifade etmek
Verb
zamanını iyi kullanmak
Verb
elinden geldiğince çabuk gitmek
Verb
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek
Verb
elinden gelen gayreti göstermek
Verb
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
gerisini talihe/Allaha bırakmak, sonuçtan umut kesmemek, güvenini sarsmamak.
Don't worry about the exam, you study as hard as you can, and then hope for the best.
eşsiz, eşi az bulunur, en iyisi/yeteneklisi ile boy ölçüşür.
He can play bridge with the best :
Briç oynamakta eşi az bulunur (en iyi oyuncu ile boy ölçüşür).
She can swim with the best.
He can lie with the best: Yalancılıkta eşsizdir.
keep up wit the best of them: en iyi dereceyi korumak, en iyileriyle boy ölçüşmek.
en iyisi istifa etmek olurdu
...'in neredeyse tamamı
Noun
...'in önemli bir kısmı
Noun
...'in büyük bir bölümü
Noun
Hayatımızın En Güzel Yılları
Proper Name, Cinema
saldırı en iyi savunma biçimidir
saldırı en iyi savunma biçimidir
en iyi yerleri zaptetmek
Verb
en iyi yönetilen şirketlerden olmak
Verb
birinin iyi yönlerini ortaya çıkarmak
Verb
en iyi yazarlardan seçmeler toplamak
Verb
bir şeyi iyi niyetle yapmak
Verb
en etkin bir biçimde kullanmak
Verb
bir şeyin en iyisini elde etmek
Verb
bir kimseden en iyi şekilde yararlanmak.
to get the best out of the bargain: pazarlıktan kârlı çıkmak.
bir şeyden azami fayda elde etmek
Verb
(a) üstün olmak, üstünlük sağlamak.
We tried hard, but they had the best of the game: Çok gayret
ettik, fakat onlar oyunda üstünlük sağladılar. (b) yenmek, mağlûp etmek, galip gelmek, yere vurmak, alt etmek.
After a long struggle, we got the best of them: Uzun bir mücadele sonunda onları yendik.
oluru ile yetinmek, aza kanaat etmek, aza çoğa bakmamak, olanından azamî yararlanmak.
After her husband's retirement the couple had a smaller income, but they made the best of it.
to make the best of one's opportunities: fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak.
azamî derecede yararlanmak/istifade etmek, mihneti kendine zevk edinmek.
yiğitliğe bok sürmemek
Verb
zor koşullar altında elinden geleni yapmak, yapılması gerekeni yapmak.
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak
Verb
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak
Verb
ondan azami faydalanmak
Verb
Her işte bir hayır vardır.
yüksek sosyeteyle düşüp kalmak
Verb
en iyi iş çevrelerinde dolaşmak
Verb
yüksek mertebelerdeki şahıs
bir şeyi iyi yanından almak
Verb
iyi yer kapmak için itişip kakışma
en yüksek fiyatı elde etmek
Verb
bir şeyi yüksek değerine satmak
Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koşmak
Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koymak
Verb
anımsayabildiğim kadarıyla
anımsayabildiğim kadarıyla
hatırlayabildiğim kadarıyla
birşeyden azamî yararlanmak.
çocuğun yüksek yararı
Noun, Law